Ad Code

Responsive Advertisement

Ticker

6/recent/ticker-posts

“ Etkili ve güzel konuşup, sağlıklı iletişim kur; fark yarat.”


  

    “ Etkili ve güzel konuşup, sağlıklı iletişim kur; fark yarat.” 

    Etkili iletişim kurmanın en önemli yolu, diksiyonumuzu düzeltmektir. Diksiyon: Kullandığımız dili tanıyarak, sesimizin çıkış şeklini, vuruşunu, tonlamasını ayarlayarak konuşma sanatının inceliklerini yerine getirmek  gibi faaliyetlerin tümüne denir. Hitabet ise; etkili ve güzel konuşarak, insanları etkileme ve ikna etme sanatıdır. Her iki tanım birleştiğinde; “ Diksiyon ve Hitabet “ kavramını ortaya çıkarır.    Bu iki kavramın gerekliliklerini, çok geniş bir yelpazeye sahip olmasına karşın, elimden geldiğince ifade etmeye çalışacağım. 

     Güzel konuşmanın ilk kuralı;  egzersizleri sırasıyla bol pratik yapmaktır. Çünkü nefes ve ses çalışması yapılmadan sağlıklı, pürüzsüz, aksamadan, doğru bir telaffuzla konuşabilmek mümkün değildir. 

   Nefes çalışması; 4 saniyede nefes alınır, 16 saniye tutulur, 8 saniyede verilir. Bu sayıları katlamak mümkündür. 

                       4-16-8

                       5-20-10

                       6-24-12 gibi.. 

     Ses eğitimi; 

1. 1’den 100’e kadar saymak (sesi ısıtmak için)

2. Diyaframdan nefes alınır, nefesi verirken; man, men, mın, min, mmm, aaa, nnn vb. sesleri çıkarılır. Bu işlem kafa sesini çıkarabilmek için yapılır. 

3. Diyaframdan nefes alınır, nefesi verirken; hah, heh, hıh, hih, hoh, höh, pah, peh vb. sesleri çıkarılır. Bu işlem ise sesi kuvvetlendirmek için yapılır. 

4. Diyaframdan nefes alınır ve nefes verilirken 1,2,3,4,5,4,3,2,1, diyerek ses ayarlaması yapılır. 

5.            a                Diyaframdan nefes alınır 

     u         e           ve nefes verilirken harfler

      o        I              ağız içinde yuvarlanır.

           i

         Nefes çalışması ve ses eğitimi dışında dil, çene, dudak çalışması da yapılır. Kelimelerin olması gerektiği gibi çıkıp, cümleye dönüşmesi için bu çalışmaların önemi büyüktür. 

     Dil çalışması; 

-Dili sakız gibi çiğnemek

-Dili alt diş köklerine bastırıp çekmek

-Dili dışarı çıkarıp sarkıtmak

-Dili kenarlarından katlayarak çıkarmak

-Dili dudakla damak arasında çevirmek. 

     Çene Çalışması;

-Çeneyi açıp kapatmak

-“Çak” hecesini söylemek

-Çeneyi sağa, sola, ileri, geri oynatmak

-Çeneye masaj yapmak.

      Dudak Çalışması;

-Dudakları yuvarlayıp sağa, sola, yukarı, aşağı oynatmak

-Nefes alıp, dudakları kapatarak pofff diye nefes vermek

-Dişler kapalı üflemek

-Dişler kapalı bir şekilde fe, ve, pe, be, mı, mu, o, ö sesleri çıkarılır. 

     Egzersiz çalışmalarımızı tamamladıktan sonra, yolu yarılamış oluyoruz. Tabi diksiyon öğrenmenin yanında, tüm okul hayatımız boyunca öğrendiğimiz Türkçe-dilbilgisi eğitimimize de ihtiyacımız var. Türkçe bilmeden diksiyonumuzu geliştirmemiz yine mümkün değildir. Nerede vurgu, nerde durmamız gerektiğini, nerede tonlama yapacağımızı bilmemiz gerekiyor. Cümle kurarken zamanlama hatası yapmamamız gerekir. 

     Vurgu: Cümlede bir sözcüğün, bir sözcükte bir hecenin diğerlerinden dik, baskın ve uzun süreli  söylenmesidir. 

  ~İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.

Nazım Hikmet Ran 

Bu cümledeki vurgu “zaman” dır. 

     Ton: Sesi yükseltme, alçaltma ve ânâ anlam yüklemedir. 

     Durak; cümlenin bittiğini belirtmek, öğeleri belirtmek, nefes almak için, vurguyu belirgin hale getirmek için, anlamı bölmek yada toplamak için kullandığımızı belirtir. 

     Tonlama, vurgu ve durağı pratikleştirmemizin en iyi yanı;  yüksek sesle şiir okumaktır. Bunu ayna karşısında yapmak ise; özgüveni geliştirip kendimize olan güveni arttırmamıza vesile olur.

PRATİK YAPMAK İÇİN GÜZEL BİR ŞİİR BIRAKIYORUM BURAYA... 

     Sevebilme ihtimali

Soğuk ve şehirlerarası 

otobüslerde vazgeçtim 

çocuk olmaktan 

ve beslenme çantamda 

otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama 

yeme ihtimalini sevdim.

İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında 

(Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o 

zaman) özlemeye başladım herkesi.. Ve bu hasret öyle 

uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım 

sonra..

Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı... 

Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...

Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan 

kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık.. 

Ben doktor 

oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla... 

Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, 

pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir 

Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden 

orak çekiç figürleri türetmeyi..

Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu. 

Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu 

haber bültenleri.. 

Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben. 

Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim.. 

(Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik 

dikenleri saymazsak..) 

Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. Ve belli bir 

saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber 

bültenleri.. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim.. 

Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım.. 

Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm 

sadece.. 

 Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama 

sen yoktun.. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini 

seviyordum, suni teneffüs saatlerinde.. Okul servisi 

seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine 

götürüyordu.. Ben, senin benimle Tunalı Hilmi 

Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum..

Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır 

gevrekliğini.. Sonra otobüs oluyordum, 

kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü.. 

Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş 

ovasının yalancı maviliğini.. Otobüs oluyordum bir 

süre.. Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, 

yanağım otobüs camının garantisinde.. 

Otobüs oluyordum.. Bir ülkeden bir iç ülkeye.. 

Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...

Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın 

listesinin.. Korkuyordum..Sonra iniyordum otobüsten.. 

Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün 

en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu 

koşuyordum.. Çünkü sonunda annem oluyordum babam 

kokuyordum sonunda...

Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, 

çocuk olmaktan.. 

Ve beslenme çantamda 

otlu peynir kokusuydu babam...

Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda... 

Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği) 

bir yol üstü lokantasında... 

Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay 

kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak 

damında.. 

Ben seninle herhangi bir insan elinin terli 

coğrafyasında olma ihtimalini sevdim.. 

Ben senin, 

beni sevebilme ihtimalini sevdim ! 

                              Yılmaz Erdoğan 

     Ruhumuzu da bir yandan doyurduktan sonra bir diğer çalışma stilimiz olan, tekerleme çalışmasına geçebiliriz. 

Tekerleme; kişinin dinleme, konuşma ve dilin anlam yapılarının, cümlelerin, dilin özelliklerini, sık sık yapılan tekrarlarla ezber alışkanlığını kazandırarak kişinin psikomotor becerilerinin gelişmesine katkıda bulunur. Dilin telaffuzu, boğumlaması ile bir bütün halinde öğretilmesine katkıda bulunur. Dildeki sembolleri, alegorik anlatımı, sebep-sonuç ilişkisine  dayandırarak dilin mantıksal dizinini kavratır. Dilin matematiğini geliştirir. Dilin gülmece ve eleştirel boyutunu tanıtır. Dil oyunları ile tekerleme kişinin dil sınırlarını tıpkı düş gücünü, düşlerinin sınırlarını genişletir gibi genişletir. Dili matematiksel problemlere dönüştürerek, egzersizler yaptırarak güçlendirir. 

PEKİ TEKERLEME NASIL SÖYLENİR?

     Herseyden önce tekerleme ezberlenmeli, kağıda bakarak okunmamalı. Sonra sterilize edilmiş bir kalem dişlerin arasına sıkıştırılır, ve yanlış söylemekten korkmadan tekerleme söylenir. Bunu sürekli yaptığınızda ağız kaslarınızın geliştiğini ve bir süre sonra sözcüklerin kusursuz çıktığını göreceksiniz. Kalemsiz ezberden tekerleme okumamamızın sebebi; harfleri yutarak söyleme ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Hatta bir ayna karşısında bunu denemeniz, size güç verecektir. Tekerlemelerden  birkaç örnek sizin için derledim.

“ Dört deryanın deresini dört dergâhın derbendine devrederlerse, dört deryadan dört dert, dört dergâhtan dört dev çıkar.”

“Bir tarlaya kemeken ekmişler. iki kürkü yırtık kel kör kirpi dadanmış. Biri erkek kürkü yırtık kel kör kirpi, öteki dişi kürkü yırtık kel kör kirpi. Kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürküne; kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürküne eklemişler.”

“Sizin damda var beş boz başlı beş boz ördek, bizim damda var beş boz başlı beş boz ördek. Sizin damdaki beş boz başlı beş boz ördek; bizim damdaki beş boz başlı beş boz ördeğe: ‘Siz de bizcileyin beş boz başlı beş boz ördeksiniz.’ demiş.”

     Etkili ve güzel konuşmanın alt yapısını bahsettiğim egzersizlerle oluşturduktan sonra, gerisi hayal gücümüze kalmış. Herkesin kendine ait bir konuşma tavrı vardır, zamanla modern bir konuşma şekliniz olduğunu fark edeceksiniz. Buda sizlere keyif verecektir. Güzel konuşmanın önemi her zaman vardır; içine düştüğümüz her durumu konuşarak anlatmaktan başka bir çaremiz olmadığı için, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır deyimini anımsayıp, tatlı dili düzgün diksiyonumuzda birleştirip sorunlarımızı çözebiliriz. İletişimizi güçlendirip, geniş bilgi haznemizle girdiğimiz her sohbetten keyif almamız mümkün. 

Hem ne demiş Barış Manço “Öğrenilmesi gereken ilk dil; tatlı dildir.” 

     Çok geniş bir yelpazeye sahip bir konu olan diksiyonu, elimden geldiğince ifade etmeye çalıştım. Son olarak sevgili Sırrı Er’in kaleminden bir parça paylaşmak istiyorum.

     Bir gün insan, virgülü kaybetti, o zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı; cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Sonra ünlem işaretini kaybetti; alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden konuşmaya başladı. Artık ne bir şeye kızıyor, ne bir şeye seviniyordu. Hiçbir şey onda en ufacık bir heyecan uyandırmıyordu. Bir süre sonra soru işaretini kaybetti ve soru sormaz oldu, hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu: Ne evren ne dünya, ne kendi apartmanı umurundaydı. Birkaç sene sonra iki nokta işaretini kaybetti ve davranış nedenlerini başkalarına açıklamaktan vazgeçti. Ömrünün sonuna doğru elinde yalnız tırnak işareti kalmıştı. Kendine özgü tek düşüncesi yoktu, yalnız başkalarının düşüncelerini tekrarlıyordu. Son noktaya geldiğinde düşünmeyi ve konuşmayı çoktan unutmuştu.

                                Sırrı Er

Sevgilerimle...

                                               BY PROTOKOL DERGİSİ MART 2021, SAYISINDAKİ ÇALIŞMAM..

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code

Responsive Advertisement