KÜRESELLEŞMİŞ YENİ DÜNYA DÜZENİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET
Seda DALKESEN
Toros Üniversitesi Adalet Bölümü
"Kadın su, erkek ise ekmektir. Hiç su içmeden en fazla yedi gün, ekmek yemeden en fazla üç hafta yaşayabiliriz. Yani en temel gereksinimlerimiz su ve ekmektir, kadın ve erkekte su ve ekmek gibi üzerinde yaşadığımız dünyanın en büyük gereksinimidir. Bu düşünceye bağlı olarak; kadın olmadan bir hafta, erkek olmadan ise sadece üç hafta yaşayabiliriz".
Cinsiyet; bireyin kadın yada erkek olarak mevcut genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikleri olarak tanımlanır. Daha biz doğmadan ailemizin beklentileriyle hikâyemiz başlar. Doğum öncesinde kız bebeklerinin eşyaları için pembe, erkek bebeklerin eşyaları için mavi rengin tercih edilmesiyle başlayan süreç, erkek cinsiyeti ile kadın cinsiyeti arasında toplumsal yaşama katılma düzeyi açısından farklılıklar oluşur.
Toplumsal cinsiyet; farklı kültürde, farklı yaşam alanlarında kadınlara ve erkeklere toplumsal olarak yüklenen roller ve sorumlulukları ifade eder. Toplum tarafından kadına ve erkeğe atfedilen özellikler vardır. Kadın ve erkekler toplumun uygun gördüğü kalıplara sığdırılmaya çalışılır. Bu kalıplar başka toplumsal değer ve normlar gibi toplumu oluşturan bireyler tarafından yeniden üretilir, tekrarlanarak çoğaltılır. Aslında çoğu zaman bu durum farkında olmadan yaşanır. Çünkü bu kalıplar uygun davranışlar olarak görülüp kuşaktan kuşağa aktarılır. Kadın ve erkeğin toplumsal değerini şu şekilde tarif etmek mümkündür:
Bedevilerin kadınlardan çok erkeklere değer verdiklerinin önemli bir ifadesi, oğlanları kızlara tercih etmeleridir. Erkeklerin de kadınların da ağızlarından “erkekler oğlan yapmak için kadınlarla evlenirler. Kız çocukları bir işe yaramazlar’’ gibi laflar çıkar. İnsanlar, oğlanlara kızlardan daha çok sevinirler. Ebelik günlerini anan yaşlı bir kadın, aynı gün içinde iki oğlan çocuğu doğurttuğunu gururla anlatmıştı: “Oğlan doğurmak daha hayırlıdır. Herkes düğün bayram eder. Babasına koşup oğlunun olduğunu söylerler. Eğer kızsa, onu doğuran, doğumda hazır bulunanlar, herkes üzülür. Gidip erkeklere haber vermezler. Yemek yenmez. Hatta çadır yasa boğulur. Eğer oğlansa çadır mutludur, baba mutludur, amcalar mutludurlar ve annenin ne kadar mutlu olduğunu anlatamam! ”
(Lila Abu-Lugbod, Peçeli Duygular, 2004)
Anlaşıldığı gibi kadın ve erkek arasında eşitliğin olduğundan söz edemeyiz. Küreselleşmiş yeni dünya düzeninde eşitlikten söz edebilmek için yapılması gereken ilk şey farkındalık yaratmaktır. Sonrasında iyi bir eğitim ile toplumdaki kalıplar yıkılmaya çalışılmalıdır. Bu çalışmamda Cinsiyetin ve Toplumsal cinsiyetin tanımını yapmaya çalıştım. Toplumsal cinsiyetin günümüzde nasıl görüldüğü ve toplum olarak eşitsizliği nasıl ortadan kaldırmamız gerektiği konusu üzerinde durmaya çalışacağım. Geçmişten bu yana kuşaktan kuşağa aktarılarak gelen toplumsal cinsiyetin, bireylerin algısı ile ilişkilendirildiğinden psikolojik ve sosyolojik açısından değerlendirilmesi üzerine de değineceğim.
0 Yorumlar